30.4.10

Kadıköy Çıkarması


Şampiyonluk maçıymış, dönüm maçıymış, yıllar sonra duble yapma ihtimalleri doğmuş, vs vs vs... Günlerdir sadece bu haberler var gazete ve televizyonlarda.

Spora, genelikle de futbola müsabakaya çıkan - çıkacak olan 2 taraf açısından değil de İstanbul takımları gözünden bakan, onların lehine durumları sıkıntı yapmayan, ama aleyhinde durumlarda yeri göğü inleten medyamız farkında mıdır bilmem ama bahsi geçen takımın yarın (1 Mayıs 2010) oynayacağı maçla ilgili 2600 kişilik bir sıkıntı var ortada.


Fenerbahçe - Eskişehirspor maçının Fenerbahçe biletleri salı günü satışa çıkmış olmasına karşın, misafir takım tribünü biletleri hala satışa sunulmadı. Biletix, Fenerbahçe Kulübü veya Eskişehirspor Kulübü de bu konuda net bir açıklama yapmıyor. Bu gidişle misafir takım biletleri, maç günü staddaki gişeden satılacak. Bu durum da beraberinde ciddi boyutta sıkıntılar getirecek.


Yarın 1 Mayıs, İşçi Bayramı... Devrimci İşçiler olacak Taksim ve bilumum meydanlarda... Avrupa Yakası'nda Taksim ne anlama geliyorsa, Anadolu Yakası için Kadıköy odur... Bu da demek oluyor ki, sabah saatlerinde şehrin en hareketli 2 noktasından biri olacak Kadıköy. Bunca kalabalık ve sıkıntılı ortam varken, biletlerini karaborsacılara kaptırmamak adına sabahın erken saatlerinde üzerlerinde forma ve atkılarla Kadıköy'ün yolunu tutacak olan Eskişehirspor taraftarını nasıl olur da hesaba katmazlar anlamak mümkün değil.



Şimdiden uyarmış olalım, kimse şaşırmasın, meydanlarda 1 Mayıs kutlanırken yakınlarda bir yerde yine siyah kırmızı bir topluluk görecek insanlar. İşte, orda da futbol devrimcileri olacak. Umarım ben bu yazıyı yazdıktan sonra gün içinde biletler çıkmış olur. Yoksa, hiç de düşünmek istemediğim tatsız olaylar bizi bekler...

26.4.10

"O AN"




Geçmişe dayalı olasılık hesaplarını oldum olası sevmem. Ama bir defalık istisna yapıyorum...

Maç 90+4 değil de 90+3 oynansaydı neler olurdu... Misal, maçın ikinci yarısında verilmeyen Eskişehirspor penaltıları gerektiği kadar medyada "Eskişehirspor'un mağduriyeti" olarak yer bulabilir miydi? Ya da, bir forvetin arayıp bulamayacağı fırsatları değerlendiremeyen Ümit Karan golü atamadan maç bitseydi yine üçlü çektirebilir miydi maç sonunda orta sahada?

O gol gelmeseydi son dakikada, Eskişehirspor taraftarı gerçekten hak ettiği 2 puan dışında çok bir şey kaybetmeyecekti. Takımını sesi kısılana, eli atkı sallamaktan, bacakları zıplamaktan yorulana kadar desteklemiş ve evinin yolunu tutmuş olacaktı sitemkar bir tavırla en fazla... Ama, rahatlıkla söyleyebiliriz ki Ümit Karan kafasını kullanarak o golü atamasaydı hem kendisini ateş çemberinde bulacaktı, hem de maçın hakemi Serkan Çınar'ın sahadan bu kadar rahat ayrılmasına mani olacaktı.



Öyle büyük hatalar yaptı ki her ikisi de...Serkan Çınar, bir kısmı tartışmalı olmakla beraber Eskişehirspor'un dört ( rakamla 4 !) penaltısını hiç etti. Umut Bulut'u oyundan attığı dakikadan itibaren maçın kontrolünü tam anlamıyla yitirdi... Ümit Karan ise ne ayağına, ne de kafasına gelen topları bir türlü kadraja sokamadı... Öyle tuhaf bir görüntü oluştu ki, kötü futboluyla Trabzonspor sanki Eskişehirspor maçı kazansın diye imkanlar yaratıyor, Çınar & Karan ikilisi de elinin tersiyle itiyor bu fırsatları...



Neyse ki, tam da taraftarların "Yeter artık Ümit!" diye isyan ettiği, diğer oyuncuların tribüne dönerek susun ve destek verin ricasında bulunduğu dakikadan hemen sonra Doğa Kaya'nın derslik ortasına gerçekten güzel bir dokunuşla noktayı koydu... İşte "O" gol, 2 kariyeri kurtardı bu gece: Serkan Çakır & Ümit Karan...


*özel not: Trabzonspor'da maç boyunca gerçekten mücadeleyi, azmi, inancı hissettiren ve maç sonunda göz yaşı döken tek adam olan Onur'u tebrik ediyorum. Son dakikada yediği gole kadar güzel direnç gösterdi. Tüm sporculara örnek olsun...

25.4.10

Renk Aşkı


Bugün oynanan maçta Ziraat Bankası, Galatasaray karşısında ilk maçtaki avantajı (3-1) sayesinde Teledünya Türkiye Kupası'nı 2. set sonrası almayı garantiledi. Sonrasında finalin ilk ayağındaki başarının aynısını göstererek 3-1'lik skorla maçı aldı ve kupayı kaldırdı.

Hayatım boyunca hiç voleybol oynayamadım, yazlık ortamlarda 12 kişi spor olsun diye maç yaparken ben 13. kişi oldum.. Yetenek işi vesselam... Ama seyri zevkli bir spor voleybol. Fırsat buldukça, denk geldikçe izlemeye özen gösteririm..

Bugün Ntvspor'da maçı izlerken, Ziraat Bankası takımının liberosuna gözüm takıldı... Forma rengi takımdan ayrı olması kural gereği olan libero siyah-kırmızı formayla çıkmış sahaya, güzel işler yapıyordu... O andan itibaren maçı taraflı izlemeye başladım, sadece ve sadece renklerinden dolayı hem de...

Tamam, rakibin Galatasaray olması bir Eskişehirsporlu olarak beni zaten Ziraat Bankasını tutmaya yönlendiriyor, ancak salon sporlarını genellikle tarafsız izler, keyif almayı tercih ederdim. Ama bugün yeni bir takım edindim kendime, hem de voleyboldan : Ziraat Bankası! Hayırlı olsun...

21.4.10

Pazartesi Sendromu



23 Nisan'ın tarihsel anlamda getirdikleri elbette tartışılamaz. Ancak, 23 Nisan'ın bu yıl cumaya denk gelmesi Eskişehirspor - Trabzonspor maçını doğrudan etkileyerek Türk futbolundan olası bir festival ortamını götürdü. Normal şartlarda resmi tatil günlerinde futbol oynanmaz diye bir kural yok elbette, ancak futbol asla sadece futbol değildir.

Hafta sonu tatilinin 3 gün olmasını değerlendirmek isteyen halk, hem batı şehirlerine yakın oluşu, hem de kent güzelliğiyle ilgi çeken Eskişehir'i tercih edince olan oldu ve otellerde boş yer kalmadı. Normal şartlarda Cuma günü oynanması beklenen müsabaka öncesinde otel rezervasyonu için Eskişehir'i telefon yağmuruna tutan Trabzonspor yönetimi istediği oda sayısına tek bir otelde bir türlü ulaşamayınca, çareyi TFF'nin kapısını çalmakta buldu. Federasyon da gerekçeyi haklı bularak maçın tarihini değiştirerek pazartesiye aldı...

Buraya kadar her şey rutin bir futbol operasyonu gibi görünüyor. Ama, işin bir de farklı bir boyutu var. Eskişehirspor ve Trabzonspor bu ülkede kendi şehri dışında en çok taraftara sahip iki şehir takımı. Her ikisi de 70li yıllardan bu yana gösterdiği başarı ve edindiği sempati sayesinde yalnızca kendi şehirlerinde değil, Anadolu'nun bir çok yerinden taraftar edindi. Öyle ki, Eskişehirspor'un bir deplasmanına Eskişehir'den gidenlerin dışında İstanbul, Ankara, Bursa, Isparta, Kocaeli'deki gurbet oluşumlarından otobüsler kalkıyor. Trabzonspor taraftarı kaç şehirden otobüs kaldırıyor aynı anda emin değilim, ancak başka memleketlerde yaşayan Trabzonspor taraftarlarının "Bize Her Yer Trabzon" sloganıyla gurbet oluşumları olduğunu biliyorum...

*Geçen yıl YTÜ Bahar Şenliği'nde komşu standlarda bulunurken çekilen bir fotoğraf


Hal böyle olunca, sezon sonunda Anadolu'nun iki efsanesinin şehir dışında yaşayan taraftarları, programlarını hafta sonu hem Aşk-ı Şehir'de gezmek, hem de takımlarına bir nevi sezon sonu buluşmasına, vedalaşmasına gitmek için yapıyordu. Hele ki geçen hafta Ankaragücü deplasmanına yasak nedeniyle gidemeyen Eskişehirspor'u ve Trabzonspor'un evinde oynayacağı son maçını stadındaki tadilat nedeniyle başka bir yerde oynayacak olmasını düşünürsek tam bir şölen olacaktı.

Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Otel rezervasyonu konusunda erken davranmayan Trabzonspor yönetimine kızmak olası elbette ama asıl kabahat, bayram trafiğini hesaplayamadığı için 31. hafta maç programını önceden açıklamayan Türkiye Futbol Federasyonu bu sıkıntının gerçek sorumlusudur kim ne derse desin... Elbette, şehir dışından özellikle üniversite öğrencileri yine yoğun bir ilgi gösterecektir maça ancak pazartesi günü takımlarını desteklemek yerine işe gitmek zorunda olan gurbetçiler için tam bir sendrom olacak...

19.4.10

Şimdiki çocuklar çok şanslı

Babamdan ve çevremdeki diğer büyüklerimden duyduğum mide bulandıran bir klişe: “Siz çok şanslısınız oğlum, bizim zamanımızda böyle miydi?..” Ne kadar sinir bozucu da olsa doğru bir klişe. Düşünüyorum hep, acaba biz, bizden küçüklere hangi konudan dem vuracağız diye. İlk dem vuracağım şeyin 20’li yaşlarda,Eskişehirsporla alakalı olacağı hiç aklıma gelmezdi.


Geçenlerde kız kardeşimle konuşuyordum. İlköğretim 7.Sınıfta okuyor. Galatasarayı evimizde 2-1 yendiğimiz maçtan sonra, okula, Beden Eğitimi dersinde giymek için Eskişehirspor formasıyla gitmiş. Okuldaki Galatasaraylı çocuklarla, Galatasraylı öğretmenleriyle epey atışmışlar. İddiaya falan girmişler. Bana nasıl hevesle anlatıyor… Üzerinden 1 aydan fazla süre geçmesine rağmen hala inanılmaz heycanlı. Zaten maçtan sonra aramıştı beni de. Aynı heyecanı uzun süre muhafaza etmiş, yaşamış…

Mahallede çocukları izliyorum, daha doğru düzgün konuşamayan çocuk, top ayağındayken 'Koyay aldı topu,Seyveti geçti,vuyuyoo ve gooool' diye bağırıyordu. Çağırdım yanıma. Bi ES-ES çekti ufaklık. 'S' leri de söyleyemiyor peltek garibim. Ne de tatlı söylüyor kerata. Abisi var, o daha koyu ES-ESli. Ben, Adem Sarıyı daha çok seviyorum diyor. Fenerbahçe’ye çok güzel goller attı diyor. Forması çıkmış babam alacak bana diyor...


Sonra gidiyorum 10 sene-15 sene geriye. İlkokuldayken öğretmen sürekli tuttuğumuz takımı sorardı, sınıftaki Beşiktaşlı, Galatasaraylı, Fenerbahçeliler.. Sınıfın büyük çoğunluğu parmak kaldırırdı. Nezeketen de Trabzonsporlu var mı diye soruyordu. Olmazdı genelde. Hemen atlardım, 'Öğretmenim Eskişehirsporluyum ben' diye. Sonrasında bilindik, saçma cevaplar işte, “2. takımın yok mu? “ , “Neden tutuyorsun Eskişehirspor’u” falan..Babam öyle bir yıkamış ki beynimi, ben de “bilmem tutuyorum işte” diyordum.

Tabii en büyük çocukluk aktivitemiz, parkta futbol oynamak. Galatasaraylılar 'Hagi'sini, 'Hakan Şükür'ünü dilinden düşürmüyor top oynarken. Fenerliler Boliç, Okocha. Beşiktaşlılar’ın dilinde başka futbolcular… Ben de soruyorum akşamları evde babama, “En iyi oyuncumuz kim?” diyorum, babam dalga geçer gibi cevaplar veriyor, savıyor başından. Zorla bir isim alıyorum ağzından, ya futbolu bırakmış efsane biri ya da saçma sapan bir futbolcu oluyor genelde. Kimse tanımıyor. Ne Adem Sarı gibi ne de Koray gibi. Ben de Zidane’ı falan idol olarak seçiyorum kendime. Onlar gibi Hakan Şükür’ün attıkları gibi goller atıp havamı atamıyordum. Soma Linyit spor’u 5-2 yendikten sonra kimseye havamı atamıyordum. Kimselerle giremiyordum iddiaya. Babama, ‘bana forma al’ dediğimde arkasına yazdıracak bir isim yoktu. Zaten öyle bir forma da yoktu. Arkasında isim yazabilecek bir durumda bile değildi tuttuğum takımın forması. Öyle bir takımdı işte…


Şimdi bunun nesi kötü, ben de 20li yaşlarda bugünleri görüyordum. Hatta daha iyi değil mi aslında? Daha çok biliyorum neyin ne olduğunu. Maçlara, babama yalvarmadan gidip kendi paramla stadda izleyebiliyorum. Maçtan önce,maçtan sonra kafama göre eğleniyorum. Olaya burdan bakarsak yazdıklarım çok boş. Ama ben burdan bakmıyorum. Maçtan en fazla 2 gün sonra, o maçın heyecanını kaçırıyoruz artık. Ancak, arkadaşlarımızla oturup geyiğini yaparken açılyor tekrar maç mevzusu. Daha önemli işlerimiz oluyor artık. Pazartesi günü başladığımız garip bir hayatımız var. Halbuki çocuklar öyle mi? Kardeşim, her Beden Eğitimi dersinde o maçları hatırlatıyor. Mahalledeki çocuklar sokakta top oynarken hergün 'Adem', 'Koray' oluyorlar. Gsliler Arda büyük futbolcu dediklerinde, bizde de Adem çok iyi diyebiliyorlar. Öyle veya değil. Orasını ben bilemem, ancak çocukken bunları yaşadığınızda, çocukken onlara kapak yaptığınızda tadı bir başka oluyor sanırım. Formalara sarılıp uyuyorlar. Mahallede kah Adem oluyorlar, kah Koray. İnsan özeniyor bu heyecanı, o çocuklar gibi yaşayamadığı için üzülüyor, biraz da kıskanıyor hatta. Çocukken yapılan herşeyin tadı insanın damağında bir ömür kalır ya hani,o yüzden ben de Eskişehirspor’un büyük zaferlerini çocukken yaşamak isterdim…


Çok şanslısınız çocuklar çok! Bizim zamanımızda böyle değildi...

18.4.10

Tek Adam : Adem Sarı


30. haftada oynanan Ankaragücü - Eskişehirspor maçına ilk maç öncesinde Eskişehir'de yaşanan olaylar nedeniyle Eskişehirspor taraftarı alınmadı. Bu nedenle, maç öncesi takım tesislerden yola çıkmadan önce taraftar tesislerde meşale ışığı altında serenat yaptı takımına. Görsel olarak yeni bir güzellik eklendi arşivlerimize. Ancak, takımın taraftara yaklaşımı biraz can sıkıcıydı. Zira, 4-5 oyuncu dışındakiler nezaketen katıldı organizasyona ve sanki içten içe " ne işi var bu saatte bu adamların burda?" der gibilerdi... Bu bir mesaj vermişti aslında taraftara ama almak istemedi kimse.

Neticesini bugün sahada gördük hep birlikte. Bir önceki akşam taraftara sevgiyle karşılık verenler (Adem, Sezer) sahada elinden gelen mücadeleyi veriyordu. Ama, takımın geri kalanı ununu elemiş eleğini asmış gibi geziniyordu sahada. Hal böyle olunca kaçınılmaz olan geldi başımıza ve yenildik...

Yenmek - yenilmek bizim için hiç bir zaman önemli olmadı. Evimizde Trabzonspor'dan 5 yerken, Beşiktaş maçında 2-0 'dan 3-2 yenilirken yada Antalya'da kupa yolculuğuna veda ederken takımı çağırıp ayakta alkışlayan, "sağlık olsun" diyebilen bir taraftar olduk. Çünkü, o maçlarda takımda ruh vardı... Şanssızdık belki, ama mücadele, istek vardı... Ama bugün sahada giydiği formayı unutup halı saha maçındaymış gibi fevri davranan, bitse de gitsek diye oyalanan, olur olmadık pozisyonlarda röveşataya kalkan oyuncular olduğu sürece taraftarı memnun edemezsiniz..



Günün tek yüzümüzü güldüren, bizleri onurlandıran adamı Adem Sarı oldu. Maça ilk 11 başlamadığı halde küsmeyen, sırasını bekleyen Adem oyuna girdikten sonra golünü attı. Gole muhtemelen kimse sevinemedi. Ta ki, Adem gol sevinci yerine formasındaki ARMA'yı öpene kadar. Tam o anda herkesin dilinden istemsiz bir kelime çıktı : "ADAMSIN!" Hem de çok içten...

Maç bitti, moraller bozuk bir şekilde ropörtajları beklerken yine suratlarımız asıktı, ancak Adem yine adamlığını konuşturdu ve bizi kendimize getirdi : "Büyük Eses taraftarından nasıl özür dileyeceğimizi bilemiyorum"

Biz özür dileriz Adem, seni bu kadar ruhsuz oyuncunun arasında oynamak zorunda bıraktığımız için!

17.4.10

Yeni Bir Sayfadan Sana Bakmak

Blog kültürüyle beni tanıştıran omer26, ilk daveti yaptığında gerçekten heyecanlanmıştım bundan 2 yıl önce... Çoğu acemice, bir çok amatör yazı yazmıştım. Zamanla, tüm spor bloglarını incelemeye, takip etmeye başladım ve değişik konseptlerle karşılaştım, insanlarla tanıştım. Yine omer26 'nın referansı sayesinde ntvspor'da yayınlanan Yenilsen de Yensen de programına bir kaç defa Eskişehirspor formamla katılma fırsatı buldum.

Ancak, tebdil-i mekanda ferahlık vardır, artık esesim ailesinden çok uzaklaşmadan kendi çizgimde yürüyebileceğim bu sayfayı kurma kararı aldım. Site adından da anlaşılacağı üzere yine Eskişehirspor ağırlıklı olacak, ancak alışılagelmişin dışında olarak, diğer futbol takımları ve amatör spor branşlarını da incelemeye gayret ederek..