25.8.11

Balık Baştan Kokar


Şike, teşvik, adliye, play-off derken bir noktadan sonra kaynar suya alışan kurbağa gibi hissizleşmeye başladık skandallara karşı. Fakat aynı zamanda soğuduk da futboldan ve taraftarlıktan. Zira, neyin tarafı olduğumuzu algılayamaz, çözemez olduk bu süreçte. "Benim takımım, senin takımını döver" muhabbeti geride kaldı ve artık "benim sabrım seninkini döver" halini aldı. Dayanamayanlar alternatif sporlara yöneldi ve bana göre çok da güzel yaptı. Hatta, şeytan dürtmüyor değil, "bırak futbolu, gel babalar gibi curling takip edelim, vaktinde heveslenmiştin hani" diye. Neyse ki, şeytana uymadım ve sabretmeyi seçtim, her şeye rağmen!

Nihayet bize neyin taraftarı olduğumuzu hatırlatan gün geldi. Daha günün başında, "fikstür zerre umurumda değil" gibi cümlelerle kendimi ve etrafımdakileri kandırmayı denedim. Mamafih fayda etmedi. Hele ki, fikstürün ilk haftası belli olduktan sonra, çorap söküğü gibi geldi maçlar ve kalbe pompalanan kan oranı ufak da olsa bir yükseliş gösterdi.

Gelelim beni bu derece heyecana sevk eden yoğun maç programına...


Şu tabloya bakınca, ister istemez şaşkınlıkla mutluluk arası gidip geldim. Şaşkınlığım aslında maçlara değil, duyduğum heyecana oldu. Mutluluk da, sezonu kelimenin tam anlamıyla bir cümbüş eşliğinde açıyor oluşumuzdan. Öyle ki, futbol sezonunu giriş-gelişme-sonuç şeklinde değerlendirirsek, bizim için lig sonuç-giriş-gelişme gibi absürt bir tarzda gelişecek. Severim rutinden bağımsız yapılan her işi. Bu da öyle oldu, zorluk derecesi kıyaslandığında ilk 6 maç tam anlamıyla sonumuzu görmemizi sağlayacak türden. Sonraki dört maç, ligin başında olsa fena bir giriş olmazdı aslında. Ama, hedefler doğrultusunda yüzde yüz kazanmak zorunda olduğumuz maçlara lige fazlasıyla ısınmış halde girecek olmamız kısmen rahatlatıyor. Son yedi hafta, zaten gerçek anlamda ligin başladığı, son düzlük ve tam bu kıvamda rekabeti yaşayabileceğimiz rakipler, ak koyun, kara koyunun ortaya çıkacağı maçlar...


Fikstür itibariyle Eskişehirspor'un yolu kasım ayını görmeden belli olacak aşağı yukarı. Ya dışında kalacağız çemberin, yada çelik çomak oynayacağız çembere çomak sokarak!



15.8.11

Bizim Biyediç


Yalnızca iki maç.. Aslında sekiz artı iki maç, fakat sekiz maçın hiç bir önemi yok. Zaten aşağı yukarı gidişatın belli olduğu bir sezonun sonlarında, takımı dengede tutsun ve akabinde ne şekilde olursa olsun Süper Lig'e çıkartsın diye anlaşılmış bir teknik direktördü. Öyle de yaptı...


En uzun koşuysa elbet Eskişehir'de şampiyonluk, o onun en önemli yüz metresini koştu... *

Isınma turlarının ardından gerçek sınav zamanı geldiğinde onlarca kişinin emeğiyle var edilen ve 43 yıldır bir türlü tamamlanamayan 'Şampiyonluk Yolu'ndaki en kritik köprülerden birini inşa etti. Yolun başında yada sonunda değildi belki ama o iki günde orada yapılması gereken önemli bir iş vardı ve Biyediç geldi, kilometre taşını dikti, gitti...

Kariyeri oldukça dolu olan Nejat Biyediç'in hatıra defterinde nasıl yer aldık bilemem; ama o bizim tebessüme ihtiyaç duyduğumuz anlarda kolay bulabilmek için köşesini katladığımız sayfada büyük puntolarla yerini sonsuza kadar korumaya devam edecek...


01.01.1959 - 15.08.2011

2008'de, 12 yıl aradan sonra tekrar Süper Lig'e çıkmamızı sağlayan Nejat Biyediç'e selam olsun!