Nihayet bize neyin taraftarı olduğumuzu hatırlatan gün geldi. Daha günün başında, "fikstür zerre umurumda değil" gibi cümlelerle kendimi ve etrafımdakileri kandırmayı denedim. Mamafih fayda etmedi. Hele ki, fikstürün ilk haftası belli olduktan sonra, çorap söküğü gibi geldi maçlar ve kalbe pompalanan kan oranı ufak da olsa bir yükseliş gösterdi.
Gelelim beni bu derece heyecana sevk eden yoğun maç programına...
Şu tabloya bakınca, ister istemez şaşkınlıkla mutluluk arası gidip geldim. Şaşkınlığım aslında maçlara değil, duyduğum heyecana oldu. Mutluluk da, sezonu kelimenin tam anlamıyla bir cümbüş eşliğinde açıyor oluşumuzdan. Öyle ki, futbol sezonunu giriş-gelişme-sonuç şeklinde değerlendirirsek, bizim için lig sonuç-giriş-gelişme gibi absürt bir tarzda gelişecek. Severim rutinden bağımsız yapılan her işi. Bu da öyle oldu, zorluk derecesi kıyaslandığında ilk 6 maç tam anlamıyla sonumuzu görmemizi sağlayacak türden. Sonraki dört maç, ligin başında olsa fena bir giriş olmazdı aslında. Ama, hedefler doğrultusunda yüzde yüz kazanmak zorunda olduğumuz maçlara lige fazlasıyla ısınmış halde girecek olmamız kısmen rahatlatıyor. Son yedi hafta, zaten gerçek anlamda ligin başladığı, son düzlük ve tam bu kıvamda rekabeti yaşayabileceğimiz rakipler, ak koyun, kara koyunun ortaya çıkacağı maçlar...
Fikstür itibariyle Eskişehirspor'un yolu kasım ayını görmeden belli olacak aşağı yukarı. Ya dışında kalacağız çemberin, yada çelik çomak oynayacağız çembere çomak sokarak!