22.4.11

isyan

"Ben iyi bi' adam olamadım, ama kimsenin adamı da olmadım." Emrah Serbes'in kaleminden çıkan, kendi doğruları peşinde koşarken pisliğin içinde kalan aykırı karakter Başkomiser Behzat Ç. söylüyor bunu, hikayesinin bir sahnesinde.

Eskişehirspor da böyle biraz, düzene ayak uyduramayanların takımı. Haksızlığa, saçmalığa tahammülü olmayanların takımı. Dayatılanları kabul etmek yerine özgürlüğü seçen, yanlış olduğuna inandığı düzenin adamı olmayı reddedenlerin takımı. Elbette kurallara, ahlak, etik ve toplum kavramlarına aşina, mümkün mertebe içinde yaşamayı kendine düstur edinmişlerin takımı...

Zamandan ve mekandan, en önemlisi de sezonlardan ve rakiplerden bağımsızdır Eskişehirsporlu'nun takım sevgisi. Bu taraftar, siyah kırmızı'dan sonrasına renk körüdür... Büyük istekle beklediği ama olmayınca da dert etmediği o "şampiyonluk" uğrunda, formasına sahne arkasında çamur bulaştırmaktan çekinmeyenleri hiç bir zaman anlayamaz. Çünkü ona göre formaya çamur, ancak sahadaki yıpranmış çimin arasındaki toprak ve akıtılan terin karışmasıyla bulaşabilir!

Küme yükselme maçlarını saymazsak hiç şampiyonluk yaşamamış bir takımı tutuyorum ben. 46 yıllık tarihinin yarısını alt liglerden kurtulmaya çalışarak geçirmiş, hatta bir dönem kapanmanın eşiğinden dönmüş bir takımı tutuyorum. 1960'ların sonu 70'lerin başında büyük bir inançla devrime yürümüş olsa da önüne koyulan engeller nedeniyle yarım kalan mücadelesinin yorgunluğunu yeni yeni üzerinden atan bir takımı tutuyorum.

Hiç şampiyon olmamış belki, ama kimsenin takımı da olmamış bir takımı tutuyorum, Eskişehirspor'u tutuyorum ben. Benim takımım size 'filler ve çimen' hikayesindeki çimen gibi görünüyor olabilir. Ama, oynaşırken dikkatli olun, acıtabilir! Zira, Eskişehirspor ne çimendir, ne de fil!



Bu yazıyı özellikle, ligi "şampiyonluk yarışına giren takımlar ve diğerleri" olarak görenlere ithaf ediyorum...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder