Yenildiğimiz bir maç üzerine zorlayarak kötü bir yazı yazmaktansa, futbolun içinde tatlı bir ayrıntı gibi görünen ama aslında hayatın ortasında yeri olan bir konuyu yazmak istedim.
Üzerine onlarca film çekilmiş ciddi bir müessesedir totem. Annelerimizin kulak memesini çekip tahtaya vurması, arka arkaya iki bardak kırıldığında "üçüncüyü ben kırayım da uğursuzluk gitsin" demesi ve benzeri batıl inançlarıyla dalga geçen bizler, tuttuğumuz takımın başarısı için üşenmeyip 20 kişi yer değiştirir, şanssız olduğuna inandığımız bir arkadaşı maç saatinde zorla değil, kendisinin de gönüllü olarak kabul etmesiyle tuvalete kilitleriz ve bunları yaparken içimizden bir kişi bile yadırgamaz. Çok normal bir harekettir bize göre.
Maça, tribüne giderken giydiğimiz formayı, boynumuza doladığımız atkıyı takarken dahi, buna anlam yüklemekte zorlanmayan bir kitleyiz taraftarlar olarak. En basit örneği, geçen sezon bir dünya para verip aldığım formayı giydiğim maçlarda arka arkaya kaybedince bir daha çıkartmamak üzere dolabın en derin noktasına koymuş biriyim.
Dün de maçın önemine istinaden sayısız totem vardı Eskişehirspor taraftarlarınca yapılan. Aklımda kaldığı kadarını paylaşmak istedim. Ama öncesinde belirtmeliyim ki, maçı kaybetmiş olmamız totemlere olan inancımın bittiği anlamını taşımaz. Kesin bi' yerde hata yaptık. Yoksa kesin almıştık maçı...
* En uzun süreli totemden başlayalım; 10 Aralık 2010 tarihinde oynanan Beşiktaş maçındaki galibiyetten bugüne, 3 ay boyunca bıyıklarını kesmeyen Serdar, bunun yenilmeme serisine büyük katkısı olduğuna inanıyordu. Fakat dün itibariyle yolda gören çocukların "amca" demesine sebep olan uzunluktaki bıyıklarının hükmü kalmayan Serdar'ın daha önce hayatı boyunca hiç bıyık bırakmadığını düşününce cidden üzücü bir gelişme (gerçi yakışmamıştı bıyık ama olsun)
* Süha'nın "amin" adını verdiği bir totem var ki, yalnızca o değil, çevresindeki herkes ciddi anlamda inanıyor buna. Şöyle ki, takımın durumu ne kadar iyi olursa olsun, kağıt üzerinde ne kadar favori olursa olsun maçı soran herkese "her çıkışın bir inişi vardır" "artık kaybetme zamanımız geldi, şimdiye kadar iyi bile geldik, bu sefer acı sona hazır olmalıyız" gibi sözlerle amin yapıyor, mümkünse rakibi yere göğe sığdıramayarak yüceltip içten içe lehimize çeviriyor durumu. Maç içinde olur da erken öne geçersek, "işte X takımın dakikaları başladı, birazdan atarlar. Yapacak bi' şey yok, sağlık olsun" diye ağlaya ağlaya maçı almamızı sağlıyor. Maalesef dün çok içten yapamamış olacak ki tutmadı.
* Bir totem daha var. Biraz "amin"e benzese de, sonucunda ufak bir teselli ikramiyesi var. Maç öncesinde düzenli olarak "yeniliriz" "farklı kaybederiz" dedikten sonra mümkünse internet üzerinden tekli maç oynanan sitelerde, değilse de öylesine yapılmış bir iddaa kuponunda Eskişehirspor aleyhinde bahis yapılır. Böylece, bahiste kaybetmen, maçtan mutlu ayrılmanı sağlar. Bir nevi "tanrılar kurban istiyor" düşüncesinin fanatizmle birleşmesi. Ha, olur da totem patlarsa, maçtan üzgün bir şekilde ayrılıp eve gittiğinde bahis hesabındaki parayla teselli ikramiyesine kavuşursun. İki ucu aşklı değnek durumu. Dün bunu uygulayanların totemi de patlamış oldu. Zira, her maça değil de yalnızca riskli maçlarda bunu uygulayanlar teselli olarak aldıkları parayı muhtemelen dertlenip içtikleri rakıya ve sigaraya yatırdı. Elde var yine sıfır...
* Yine bizim tayfadan biri olan Seren'in kardeşi nadiren etkinliklerimize katılır, uzaktan severdi Eskişehirspor'u. Uzaktan da olsa aklı maçta olan Sezil'in zaman zaman yaptığı maç tahminleri, hem de doğru skorla, tutardı. Ama öyle her maça tahmin yapmaz, yalnızca içinden gelirse bir skor söyler ve istisnasız tuttururdu. Ancak, maçtan bir kaç gün önce hakkında yaptığımız bir muhabbette maça gelirse kazanacağımıza dair bir kanı oluştu. O andan itibaren herkes inanmış bir şekilde ısrarla maça davet etmeye başladı Sezil'i. O da türlü baskılara dayanamayıp maça geldi gelmesine ama maç öncesinde verdiği skor da (2-0), onun gelişi sayesinde kazanacağımıza dair inancımız da yalan oldu. Attığımız gollerin sayısını bilmiş olsa da, rakibin 4 golünü ihmal etti, sağlık olsun. Zorla totem olmayacağını kötü bir tecrübeyle de olsa öğrenmiş olduk.
* Son totem de bizzat benden geldi ve fena şekilde patladı. Aslında içeriği tamamen "amin"le örtüşüyor. Zaten, yukarıda bahsettiğim "amin yapan" güruha ben de dahilim ucundan kıyısından. Ama bu seferki yalnızca ekip içinde kalmadı maalesef. Zira bunu canlı yayında Ntvspor'da Yenilsen de Yensen de programında yaptım. Maçtan bir gün önce katıldığım programda takımın durumu hakkında konuşurken, ligin 6. sırasında ilk 5 veya ilk 4 savaşı veren bir takım olduğumuzu söylemek yerine realist olmak gerektiğini, 11. sıradaki takımla aramızda yalnızca 3 puan olduğunu ve bu nedenle kendimizi 11. sırada kabul ettiğimi, önümüzdeki maçlara bunu düşünerek çıkmamız gerektiğini söyledim. Evet bunu söylerken sonrasında olası puan kaybına hazırlıklı olmak vardı kafamda. Ama, içten içe tevazu göstererek maçı kazandıracağımı düşünmüştüm.
Olmadı... Neler yaptık neler denedik ama olmadı. Bizim elimizden hafta boyunca yalnızca bunlar geliyordu ve kendi yöntemlerimizle konsantre olduk maça. Maç sabahı hepimiz umutla uyandık, kalktık bin bir zahmet çekip maça gittik. Sesimiz kısılana kadar takıma inanç aşılamayı umduk. Ama, gerek erken gelen iki gol, gerek Ivesa'nın bu iki golden hemen sonra sakatlanmasıyla takımda, az da olsa, bulunan ruh gitti ve maç başlamadan bitti.
Kesin bi' yerde hata yaptık. Yoksa kesin almıştık maçı. Durmak yok, toteme devam!
öncelikle bıyıklarımın bazı kitlelerce beğenildiğini belirterek yorumuma başlamak isterim :)
YanıtlaSildün pek çok totem patladı ersöz'üm. plonjon.net'te her başlıkta yapılan "4-1 yeniliriz." "yenersek 9 bira ısmarlıyorum" "umarım dostça bir mücadele olur" totemleri yıkıldı.
totemin inandırıcılığı bir yana psikolojik olarak takıma inanıldığını gösteriyor bence.
ha bu arada ben de sıkıcı mı sıkıcı bir maç sonu yazısı yazıyordum. beni bu elzemden kurtardığın için teşekkür ederim.
Ağzına sağlık Ersöz'üm..
YanıtlaSilDurmak yok totemlere devamm :)
Bizim Bursa maçı ile ilgili totemimiz belli; Maç öncesinde Miller gol atmasın diye EFES içecegizz :)
Nefer/Volkan :)
10 yaşında çocuğun kafasına şişe atma toteminiz de tutmadı...
YanıtlaSil@Overdrive
YanıtlaSilöncelikle belirtmeliyim ki, bu yazı yazıldığı esnada olaylardan bihaberdim. Öğrendiğimde, ciddi anlamda üzüldüm. Bunun taraftarlıkla, fanatizmle alakası yok. At gözlüğüyle bakmaya da gerek yok. Nasıl ki yoldan geçen bir vatandaş cinayet işlediğinde, aynı yolda yürüdüğün için seni de tutuklamıyorlarsa, bu durumda da böyle kitlesel bir ön yargıyı kabul edemiyorum kesinlikle.
Ama sana senin üslubunla cevap vermeyi yeğliyorum. Yukarıdaki yazı aklı selim Galatasaray Taraftarı'na yazıldı... Gelelim sana, 10 yaşında bir çocuğun yaralanmasından bile takımlar arası saçma bir polemik yaratmaktan çekinmeyen sana:
Evet zaten biz maç kazanmak uğruna her deplasmanda bir hedef seçeriz, mümkünse tek suçu babasıyla maç izleme keyfi yaşamak olan masum bir çocuk olur bu hatta. O hedefin kafasına şişeler atıyoruz. İnanıyoruz ki, kafasını yardığımız zaman maç bizim olur! Ama tutmadı, haklısın... Kısmet, seneye de seni hedef alırız. Belki kazanırız o zaman hem, ne dersin?
Rica ediyorum saçmalayın. Bireysel bir hayvanlığın bir camiaya mâl edilmesi kabul edilemez. Ha illaki çirkinleşeceksek eğer, geçen sezon ASY'nin yan sokağına yanlışlıkla giren otobüslerimizi taşlayan, bira şişesi yağmuruna tutan ve bir çok kişinin çeşitli yerlerinden yaralanmasına sebep olan Galatarasay Taraftarları'nı (!) hatırlatayım sana.
Hoş, niye laf anlatmaya çalışıyorum onu da bilmiyorum...
overdrive'a gelsin
YanıtlaSilhttp://www.swfcabin.com/swf-files/1281333272.swf
Demet entryim sizi o kadar rahatsız etti ki, daha hangi takımı tuttuğumu bilmeden, ama Galatasaraylılar da şunu yapmışlardı, ilk siz başlattınız vb vb tarzında ilkokul muhabbetine girdiniz...
YanıtlaSilYapmanız gereken kim daha çok holiganlık yaptı hesabı yapmak değil, bu sayfadan bir özür, özeleştiri, belki suçluyu bulma konusunda bir adım....
Böyle birşey de olmadığına göre o entryim sizi rahatsız etmeye devam edebilir.
Galatasaraylı olup olmaman benim umurumda değil ki, dikkatli okursan cevabımı iki şekilde verdim.
YanıtlaSilŞimdi dön başa, ilk paragrafı dikkatle oku. Çünkü normal bir üslupla, ön yargılardan arınmış bir şekilde değinmiş olsaydın bu konuya, sadece o paragrafı yazmış olurdum.
Ancak sen, bireysel bir şiddet eylemini, saygın bir kitleye mâl ettiğin için, bir kişinin yaptığı hareketle alakalı olarak hepimizi zan altında bıraktığın için, istemediğim halde, senin yaptığın gibi, çirkinleşerek cevap verdim. Tekrar söylüyorum, dikkatli oku yazdıklarımı. Ne dediğimi değil, ne demek istediğimi gör. İnanıyorum, yapabilirsin.
Özür konusuna gelince, buradan dilenecek bir özrün doğruluğuna inanmıyorum. Zira, zaten bireysel temaslar kurarak ailesiyle olayın olduğu gece görüştük. Blog üzerinden şöyle hatalıyız, böyle kötüyüz tarzında günah çıkartmak çok sahte olur. Ayrıca, o yazının içinde ister istemez aslında bunun genel bir sıkıntı olduğunu, Eskişehirspor özelinden çıkıp Türkiye gerçeği olduğuna değinince yine kıyaslama yaptığım sanılarak "ilkokul muhabbetine" döndüğünü söyleyen biri çıkacaktır.
O yüzden yazmamayı tercih ettim. Ama illa yazmam gerektiğini söylüyorsan, devamında çekeceğim tepkileri benimle göğüslemeyi kabul ettiğini söyle yazayım gerçek düşüncelerimi. Zira, tribün vasıtasıyla hayata geçirilen şiddet eğilimi, ucu onlarca kulübe dokunacak toplumsal bir sorun.
Ufak bir not daha: Olayı gerçekleştirenlerin görüntüsünün Eskişehirspor Yönetimi'ne ve Eskişehir Emniyet Müdürlüğü'ne gönderildiği söylenmiş olsa da, henüz resmi bir açıklama yapılmadı Eskişehir cephesinden.
YanıtlaSilDolayısıyla, bahsi geçen şişenin hangi tribünden atıldığı da netlik kazanmamış durumda. Eskişehirspor taraftarlarının aleyhinde yargısız infaz yapıldı medya sayesinde çoktan ama yine de not düşmüş olayım ben...