Penaltı atışları başladı. Bilen bilir İnönü Stadyumunun Kapalı-Alt tribününün en üstünde bir beton platform var. Oraya oturmuş, arkasını dönmüş iki gençten biriyim. Penaltılara bakamıyoruz. Sıkmışız birbirimizin elini arkadaşımla, mırıldanıyoruz; "Geliyor mu hacım(!) o büyük gece?"
Taraftarın sesine göre gol olup olmadığını anlıyoruz. Yanımdaki sevgililere soruyorum, 6. penaltılara geçildi diyor. O an arkadaşımla göz göze geliyoruz. Evet, telafisi yok. Golü atamazsak tarihimizin eziyetli, merhametsiz senelerine bir yenisi daha eklenecek. O an sinirlerimin boşaldığını hatırlıyorum. İçimde fırtınalar kopuyor dedikleri şey var ya, benim içimde Kırmızı Şimşekler çakıyor. Arkadaşımın da gözleri dolu dolu olmuş. Ben öyle bir heyecanı hayatımın başka hiç bir evresinde yaşamadım. Ardından bilindik senaryo: Diyarbakırlı futbolcu penaltıyı kaçırmış, finaldeyiz... O an oturup hıçkıra hıçkıra ağladık arkadaşımla. Herkes seviniyordu. Biz ağlıyorduk, yanımızdaki bayan şaşkınlıkla peçete yetiştiriyordu bize. O gece büyük zaferlerin habercisiydi sanki. Talihimiz dönmüştü evet. O an hissetmiştim ben onu. O an gerçekten inanmıştım.

Şimdi aradan 2 sene geçti. 45. yılımızda ligin zirvesine yakın ekiplerden biriyiz. Böyle bir 45. yıl, asla reddedemeyeceğimiz ancak geçmişteki başarıları sollamak istediğimiz, gerçekten başarılara yaklaştığımız bir 45. yıl. Artık yol belli ESES'im. Eğ başını ağır ağır yürü şimdi.
Uzat elini şanlı kupalara ES-ESim
Sinanın Nasırın ruhlarını şadedelim
Sonra da öl deyin,ölmeyeni......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder