16.10.10

"O" Günü Yaşamak

Yakın arkadaşım Ufuk Akbay, aşka gelmiş, ekşisözlük'e Cebeci İnönü Stadyumu'nda oynanan 2. Lig B Kategorisi Play Off Finalini ve "O" gün yaşadıklarını yazmış. Keyifle okuduktan sonra iznini aldım ve sözlük formatından blog formatına çevirerek yayınlama kararı aldım. Başlık için de düşünmedim hiç, zaten yazının içinde saklı bir başlık vardı... "O" Günler vardır hani hayatta, onlardan birini yaşamış Ufuk, ben de gerekeni yaptım. Uyarıyorum, bu yazı geçmişe götürür, hüzünlendirir!




Sabahın bu saatinde, saatlerdir "O" güne dair videoları, kayıtları izleyerek hem hüzünlenmeme hem sevinmeme, garip bir ruh haline bürünmeme sebep olan maçtır.


Üzerinden yıllar geçmiştir lakin halen unutulmamıştır "O" güne dair anılar, muhtemelen de ömür boyu unutulmayacak. Üzerinden bu kadar zaman, bu kadar yıl geçmesine rağmen yine o günü hatırlamak, hatırlatmak ve unutmamak adına bunları yazıyorum şimdi.


Öyle ki o gün hepimiz yıldızdık gerçekten Ankara'da.


Maç saat 16'da olmasına rağmen 12'de Cebeci İnönü Stadı kapılarına dayanmış binlerce taraftar vardı. mayıs ayının sonu haziran ayının başlangıcı olan o sıcak dönemde inanılmaz gelmişti bu durum bana. Ama çok sürmedi, kendimi stada girebilen ilk kişilerden olduğuma inandırmıştım nasılsa. Halbuki içeride binlerce kişi vardı. bize ayrılan bölüm çabuk bir şekilde doldu ve dışarıda daha binlerce taraftar vardı. Bu yüzden önce kale arkaları daha sonra da alt kat açıldı. Tabi buralar da maçın başlamasına saatler kala doldu.



O mayıs sıcağında öğle vakti insanların içi kıpır kıpırdı ama kimse halinden şikayet edecek durumda değildi, çünkü bunu biz seçmiştik. Saatlerce aç susuz şekilde o tribünlerde takımımızı yalnız bırakmadık. Stadyum "O" gün her tezahüratta her zıplamada dayandı. Titriyordu, korkuyordu ama dayandı. "O" gün adeta dünyadaki tüm iyilikler, tüm güzellikler ES ES için el birliği vermiş hiç bir şeyin kötü gitmesine izin vermiyordu. Öyle ki; normalde maçlarda görevli olduğu için binbir şikayet eden ya da taraftarla -ki onbilerce kişiden söz ediyoruz- sorun yaşayan polisler bile "O" gün tek bir olumsuz olayla karşılaşmadı, hem de yaklaşık 300 taraftara 1 polis düşerken.


Dedik ya "O" gün tüm iyilikler ES ES için el birliği yaptı diye, ama yine de bir rakip söz konusuydu: Pendikspor. Ama bu problem bile maç başlamadan çözüldü; maç başlamadan yaklaşık 2 saat önce stada gelen takım kafileleri sahaya çıkıyordu, tabiki rakip takım yuhalamalar eşliğinde bunu yapıyordu. Ama sahayı kontrole çıkan bütün Pendikspor oyuncuları ellerinde cep telefonları ya da fotoğraf makineleriyle Eskişehirspor Taraftarı'nı ölümsüzleştiriyordu. İşte o zaman en son ve tek problem olan rakip takım da çözüme kavuşmuş oluyordu.


Artık geriye sadece "O" eşsiz günü tarihe yazmak kalıyordu, bu da Eskişehirspor Taraftarı'nın en iyi yaptığı şeydi zaten. Maç 3-0 gibi net bir skorla biterken, rakip tribün boş kalıyor o tribüne giren az sayıdaki seyirci de bir müddet sonra tribünü terk ediyordu.


Saha dışında olduğu gibi saha içinde de "O" gün dünyadaki her şey Eskişehirspor için el birliği yapmıştı, sahada rakip adına tek bir olumsuz ya da kötü durum yaşanmamış, ne bir sertlik ne de bir gerginlik olmamıştı.


Dedim ya "o" gün sıradan bir gün değildi, "o" gün kutsanmış bir gündü.


İstanbul'dan Ankara'ya gitmiş ve maçı izlemiştim ama daha "O" gün bitmemişti, daha Eskişehir'de bunun devamı olan kutlamalar bizi bekliyordu. Bu yüzden alelacele Aşti'ye gittim, tabiki boynumda atkımla. Ama yürümek ne mümkün; gören herkes tebrik ediyor kimi atkı istiyor kimi taraftarı soruyordu. Bulabildiğim ilk otobüsle Eskişehir yoluna düştüm. Bütün yol adeta siyah-kırmızıydı. otobüsteki yolcular da bu durumdan etkilenmiş sevinçle birbirlerine yoldaki bu renk cümbüşünü gösteriyorlardı.


Yol, bu heyecanla çok uzun sürdü haliyle ama değdi. Sabah Ankara'ya akan o coşku seli akşam da Eskişehir'deydi. Ankara'daki onbinler Eskişehir'de yüzbinler olmuştu. "O" akşam Eskişehir'de hiç kimse evde değildi, herkes kutlama yapıyordu.


Konserler, konuşmalar derken "O" gün artık bitiyordu ne yazık ki. İlahi güçler görevlerini yerine getirmişti.


Benim açımdansa, Ankara'dan İstanbul'a olan Eskişehir molalı yolculuğumun daha 2. yarısı oynanacaktı. Bu yüzden geceki istanbul treninde yerimi aldım. Şansıma ikili koltuklardan birindeydim, koridor tarafında. Yanımda ise 65-70 yaşlarında yaşlı bir amca vardı, halinden bir memnuniyet bir mutluluk seziliyordu. Çok geçmeden konu açıldı, o amca da benim gibi İstanbul'dan Ankara'ya maç için gitmiş ve maçtan sonra da dönüyordu. Uzun yıllardır maçlara gitmiyor ve hatta Eskişehir'e bile uğramıyordu, gerçi Eskişehirli de değildi. Ama Eskişehirsporlu'ydu. Eskişehirspor'un da bir şehir takımından fazlası olduğunu kanıtıydı aynı zamandı bu yaşlı amca. O yaşında bu kadar yorucu bir koşturmacaya katlanması hayret vericiydi ama demiştim ya "O" gün normal bir gün değildi.


Sabah istanbul'a indiğimde ilk işim bütün gazeteleri almak oldu. Güneşli yeni bir gün martı sesleriyle karşımdaydı İstanbul semalarında ve hiç olmadığım kadar mutluydum. Doğum günü hediyemi birkaç gün öncesinden, hayatımın ilk aşkı olan büyük sevdam Eskişehirspor'dan almıştım.

Hani derler ya bir gün herkes bir dakikalığına da olsa yıldız olacak diye, Eskişehirspor bunu başardı işte. Hem de bir dakika değil, tam bir günlüğüne, en başta da dediğim gibi, "O" gün hepimiz yıldızdık gerçekten de.


Ufuk Akbay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder