2.2.11

Bir Kahramanın Öyküsü

2004-2005 sezonu. (O zamanki adıyla) 1. Lig takımı Akçaabat Sebatspor'da bir futbolcu, kendi takımından bazı adamları ihbar ediyor. Gerekçe, takıma maç satmalarını söylemeleri. Bahis mahis muhabbetleri yani. 30-35 kişinin göz yumup, belki de ucundan kıyısından nemalandıkları bir olayı tek bir yürekli adam ihbar etme cesaretini gösterebiliyor. Tek bir kişi bu düzene çomağını sokabiliyor.Bu hareketi ona Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği tarafından "Dürüstlük ve Yolsuzlukla Mücadele Ödülü"nü kazandırıyor.


Sonrasında hukuki süreç başlıyor. Suçlular cezasını çekti mi bilmiyorum, ama o adam cezasını çekiyor. Sözleşmesi anında feshediliyor. Futbol baronlarının kara listesine alınıyor. Kimse istemiyor onu. Çünkü onun üstü çizilmiş artık. Birilerini kızdırmış. 1. Lig'de forma giyen bir kaleciyken artık 2. Lig A Kategorisi takımları bile burun kıvırıyor ona. Hele bazı kulüpler anlaşma masasına oturduktan sonra vazgeçiyorlar ondan.
Onun için bekleme dönemi başlıyor artık. Belki de içten içe pişmanlık yaşıyor "Ah be, niye bulaştım ki?" diye soruyor kendi kendine. Futbol hayatının bittiğini düşünüyor. Huzursuz günler yaşıyor, geleceğine dair en ufak bir fikri yok. Ne yapacağını bilemez bir halde günlerin geçmesini bekliyor.

Derken kapısını bir kulüp çalıyor. Bu kulüp de tıpkı kendisi gibi futbol baronlarının kara listesine seneler öncesinden girmiş. Yabancı hakemlerle, saha üzerinden uçurulan helikopterlerle, 89. dakikada biten maçlarla şampiyon olması engellenmiş. Evet başarısız olmuş, senelerce esamesi okunmamış belki ama başı her zaman dimdik kalmış. Hoş, bu şekilde benzerlikleri olmasa bile kendisine kapılarını gerçek anlamda ardına kadar açan tek kulüp. Sözleşmeyi imzalayıp hemen kampa katılıyor. O artık 2. Lig B Kategorisi futbolcusu.

Sezona takımı da çok iyi başlıyor, o da. Kalitesini ve karakterini hemen belli ediyor.Taraftar da anında benimsiyor onu. Çok iyi bir diyalog kuruyorlar. Takım, başarılı geçen klasman gruplarından sonra playoff gruplarına kalmaya hak kazanıyor. Orada da güzel performans sergiliyorlar. Ancak yetmiyor, ilk 2'ye giremeyip Play Off'a kalıyor.

Bu zamana kadar üstün performansı ve efendi kişiliğiyle gönüllere taht kuran kahramanımız takım içindeki bazı problemlerden ötürü birkaç futbolcuyla kavga ediyor, antrenmanlara çıkmıyor. Üstelik takımın kader maçlarının başlamasına 1 hafta kala. Taraftar içinde homurdanmalar oluyor, ancak yine de bugüne kadar yaptıklarını unutmayanlar da var tabii.

Sonra malum maçlar oynanıyor. Hani şu kimsenin zihninden kazıyıp atamayacağı maçlar. Bir maçta 3 penaltı kurtarıyor, diğer maçta penaltılarda 4-3 gerideyken ve karşı takımın 5. penaltısını kurtarıp penaltıların uzatmalara gitmesini sağlarken 6. penaltıyı da kurtarıp maçı kazandırıyor (Bu mucizevi olaylar yaşanırken ben dershanede gizli gizli radyo dinlemeye çalışıyorum.). Artık o gerçek bir kahraman oluyor. Sadece dürüst değil, aynı zamanda başarılı bir sporcu olduğunu da cümle aleme kanıtlıyor. Sonrasında takım rahat bir galibiyet alıyor ve Lig A'ya yükseliyor.

Kahramanımızın bir senelik sözleşmesi bitiyor, doğal olarak hemen yenileniyor. Ama kahramanımız yine boş durmuyor, alıyor eline playoff maçlarında giydiği formalarını, açık arttırmayla satışa çıkarıyor. Elde edilen geliri lösemili ve zihinsel engelli çocukların yararına harcayacağını söylüyor.

Ertesi sene geçiş süreci yaşayan takım pek de iyi bir performans sergileyemiyor. Kahramanımız da ertesi sezon yeni gelen teknik direktörün kendisini istememesiyle birlikte başka bir takıma gidiyor. Orada tutunamıyor, sonrasında iki takımda daha oynayıp futbolu bırakıyor. Bu esnada tabir-i caizse "elleriyle" Lig A'ya taşıdığı takım, Süper Lig'e yükseliyor.

Kahramanımız bir gün İstiklal Caddesi'nde yürürken bir muhabir yaklaşıyor. "Hangi takımı tutuyorsunuz?" deyip uzatıyor mikrofonu. Bir an bile tereddüt etmeden "Eskişehirspor." diyor. Tecrübesiz muhabir bir an şaşırıp "Neden?" diye soruyor. Kahramanımız "Çünkü ben orada 2 sene kalecilik yaptım ve Eskişehirsporlu oldum." diye cevaplıyor. Bir taraftarı daha fazla gururlandıran bir an olabilir mi?

Kahramanımızın adı: Sefer Hakan Olgun. Ve o benim gerçekten kahraman gözüyle baktığım bir insan. Her şeyi göze alıp yanlış giden bir şeyleri düzeltmeye çalışması, kendine uzatılan eli sıkı sıkı kavrayıp vefa göstermesi, her türlü olumsuzluğa rağmen takımı için mucizeler yaratması... Bunlar ondan alınabilecek birkaç ders. Şimdilerde Eskişehirspor altyapısında kaleci antrenörlüğü yapıyor. Bizi Cebeci Stadı'ndan bugüne taşıyan sihirli eller, geleceğimizi yetiştiriyor. Altyapı için ondan daha iyi bir seçenek olamazdı. Gerçek bir Eskişehirsporlu, gerçek bir profesyonel ve dürüst bir insan. Gençlere futboldan başka öğretebileceği şeyler de var.

Umarım kendisini bir gün a takım teknik direktörü olarak ya da kendi hayali olan kulüp başkanı olarak görürüz. Çünkü o, Eskişehirspor'a çok yakışıyor.

1 yorum:

  1. Her maçta terleyen formasına, o formaya zaman zaman sıçrayan çamura(!) kariyeri boyunca göğüs germiş, Eskişehirspor'un bugüne gelmesinde en büyük paylardan birine sahip Sefer Hakan Olgun'a güzel bir vefa oldu bu yazı.

    Serdar, ellerine sağlık.

    YanıtlaSil